Merhabalar,
Bu yazımda büyüklerimizden hep özlemle dinlediğimiz ve “ah" çekerek andıkları eski Ramazanlardan biraz bahsedeyim istiyorum. Hepimiz en az bir kez duymuşuzdur büyüklerimizden eski zamanlardaki Ramazanları. Her geçen gün daha büyük özlemle anlatırlar geçmiş Ramazanlar. Peki nasıldı bu eski Ramazanlar!
Ben de kendi adıma henüz 12 yaşındayken annemin peşine takılıp camiye gittiğim günleri ve ilk defa tam manasıyla oruç tutmaya başladığım o anların verdiği huzuru hatırlıyorum. Yine her Ramazan yaptığımız o iftar davetlerine gelen misafirleri memnun etmek uğruna kendi orucumu açıp açmadığımı unuttuğumu ve bundan mutluluk duyduğumu hatırlıyorum. İşte bunlar da benim eski ramazanlara ait anılarım. Şöyle bir bakıyorum da, gerçekten eski Ramazanlar daha bir huzurluymuş. Bir diğer hatırladığım da, insanların cami girişinde ikramlık dağıtmalarıydı; durumları elverdiğince!
Peki günümüzde ufak da olsa yaşatılmaya çalışılan Ramazan gelenekleri Osmanlı döneminde nasıldı?
Osmanlı döneminde iki aşamalı iftar sofrası kurulurdu. Kurulan ilk sofraya "iftariye" denirdi. Bu ilk sofraya hurmalar, reçeller vb. yiyecekler konur ve oruç bununla açılırdı. Akabinde insanlar namaz kılmaya kalkar, namaz bittikten sonra yeni bir sofra kurulur ve yemek yemeğe devam edilirdi. Bu iki aşamalı iftar sofrası sayesinde, açlığın verdiği etkiyle hızlı tüketim önlenmiş oluyordu. Ramazan boyunca evlerin kapısı açık tutuluyor ve gelen tüm misafirler sofrada ağırlanıyordu. Yemekten sonra ev sahibi "Bugün size yedirdik dişinizi eskittik" diyerek diş kirası olarak hediyeler veriliyordu.
Yine Osmanlı’da 7 gün 3 sofra geleneği vardı. 7 gün boyunca 3 ayrı sofra kurulurdu. Kurulan bu sofraların hepsinde de aynı yiyecekler olurdu. Sofralarda kullanılacak kaşıklara sofra numaraları yazılır ve bir sepet içinde kapı girişine bırakılırdı. Girişte kaşıklar seçilir, herkes seçtiği sofraya oturdu. Bu sayede insanlar arasında ayrım olmazdı.
Bu geleneklerin yanı sıra, çocukların öğlene kadar tuttukları “Tekne Orucu” vardı. Bayramlık kıyafetlerini sabredemeyip bayramdan bir gün önce giyip gezen çocuklara “Arife Çiçeği” denirdi. Ramazan ayında padişah halkın arasına karışır, bu dönemde zamlar yasaklanır, zengin insanlar fakirlerin borçlarını öderdi.
Geçmişten günümüze süregelen bir kaç geleneği hatırlatmak istedim. Benim çocukluğumdan hatırladığım bir diğer gelenek ise; ikindi vakti cami önlerinde, evde yapılan çöreklerin dağıtılmasıydı. Ramazan Bayramı’nda arkadaşlarla ev ev dolaşıp, şeker toplardık. Zaten bu bayrama şeker toplama geleneğinden dolayı bazı yerlerde "Şeker Bayramı” da denir. Şu an baktığımda ise yok denecek kadar az bunu yapan çocuklar. Sanırım büyüklerimiz haklı, nerede o eski Ramazanlar!
Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın...
Rukiye Palalı