Herkese merhabalar. Araya giren birkaç haftalık süreçten sonra bu yazıma, taze beyinleri eğiten ve bunu da büyük bir zevkle yapan genç bir yiyecek içecek hizmetleri öğretmeni olarak başlamanın mutluluğunu yaşıyorum.
Yazamadığım bu kısa süreçte benim için oldukça tatmin edici olan mesleğime başlamakla beraber, ekibimle güzel de bir kitabın adımlarını attık. Ayrıntılarını sonraki yazılarımda vereceğimi belirterek bugün sizlere bahsetmek istediğim konuya hızlı bir giriş yapmak istiyorum.
Gerek Anadolu gastronomisinde, gerek dünya gastronomisinde var olan bir yargı vardır. “Sağlıklı olan bir gıda aynı zamanda lezzetli olamaz.” denir. Bol yağ, bol şeker, bol un. “Ne kadar kalorisi yüksek ek malzeme olursa, o kadar lezzet olur.” düşüncesi o kadar yaygın bir inanış ki. Peki bu inanış sizce ne kadar doğru? İşte bu yazımda sizlerle beraber bunu irdelemek istiyorum. İlginizi çektiğimi düşünerek yazıma büyük bir zevkle devam ediyorum.
Bulunduğumuz çağda, 2019 yılında birçok farklı besin grupları türemiş durumda. Hamur işleri, sıcak tencere yemekleri, çorbalar, ekmekler, tatlılar. Çeşnilendirmek için sürekli belirli gıdalara yöneldiğimiz bu yiyecekler aslında olması gerekenden fazla ya da olması gereken dışı zararlı maddeler içerisine ilave edildiğinde gün içerisinde sizi zinde tutan, karnınızı doyuran, size tatminiyet veren ürünler olmanın dışına çıkarak sağlığınızı büyük oranda tehlikeye sokuyor.
Bahsettiğim zararlı maddelere örnek vermek gerekirse; rafine şeker, beyaz un ve bol miktarda tuz rahatlıkla bu kategoride yerlerini koruyor. Özellikle kullandığımız tatlılarda kesinlikle yöneldiğimiz beyaz un ve şeker gerçeği bizi öylesine tehdit ediyor ki. Belki şu an bulunduğunuz yaşlarınızda değil fakat inanın çok da geç olmayacak bir zamanda diyabet, kolestrol, obezite gibi hastalıkların kapınızı çalmasının sebebi olacak bu yiyecekler eminim gözünüze şu an çok masum geliyor.
Belki de alternatiflerini denesek örneğin beyaz un yerine tam buğday ya da çavdar unu, şeker yerine hurma ya da keçiboynuzu gibi yakın lezzetleri yemeklerimizde, tatlılarımızda kullansak; bırakın tatmayı denemeye bile hevesimiz olsa belki de göreceğiz, göreceksiniz. Asıllarından hiçbir farkı olmayan oldukça lezzetli yiyecekler elde edeceksiniz.
Lütfen bu dizeleri okurken kendinizi sorgulayın. Asıl neden bu yiyeceklerin lezzetsiz olacağını düşünmeniz yanında, aynı zamanda uğraşmak da istememeniz değil mi? Sonuçta evinizin bulunduğu mahallede ki o minik, lezzetli tatlılar yapan pastaneden bir tatlı almak ya da arkadaşlarınızla buluştuğunuz bir avm’de evinizden getirdiğiniz sağlıklı fakat lezzetli yemekleri tüketmek yerine rastgele bir markadan yemek almak, hatta daha da kötüsü zincir firmaların tuzaklarına düşmek daha çok hoşunuza gidecek.
Peki size çok çarpıcı bir gerçeği sunsam! O tercih ettiğiniz zincir firmaların ciro oranlarının en yüksek olduğu ülkede yaşıyorsunuz desem! Bu size şunu düşündürür mü? “Eee bu markalar benim ülkemde doğmuş markalar değil peki nasıl oluyor da en çok satış benim ülkemde oluyor?” Cevap basit. Artık bu markaları kendi ülkelerindeki insanlar bile tercih etmiyor.
Aslına bakarsanız adını vermediğim bu zincir markalar, bahsettiğim bu yabancı ülkelerde fakirlik göstergesi. Kız arkadaşını ya da iş yerindeki çevresini bir yemeğe götürmek isteyen kimsenin ilk baktığı yer olmuyorlar. Dönüp buraya bakalım. “Prestij” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, bu markalar bizde de tam tersine prestij göstergesi. Gitmeyen cahil sayılıyor, veyahut evinden yemek getirene “parası yok, fakir” deniliyor.
Sizce de artık bunları aşmamızın zamanı gelmedi mi? Daha da ikna edici olmak gerekirse şu veriler ile sizi başbaşa bırakabilirim.
“Türkiye’de 2016 yılında alınan ölçümlere göre 7,5 milyon şeker hastası bulunuyor.” Ve “Dünyada 2016 yılında gerçekleşen 56 milyon ölümün 36 milyonu kalp damar yolu hastalıkları kaynaklı.”
“Türkiye’de yaşayan yaşlıların yüzde 78’inde yüksek tansiyon ve kolestrol yüksekliği mevcut.”
Bunları yazıyorum çünkü anlaşılsın istiyorum. Kendi bedeninize iyilik yapmak için henüz geç değil. Tükettiğiniz sağlıksız şeker, un, fazla yağ insülin değerlerinizin zarara uğramasına, pankreasınızın iflas etmesine ya da kalp krizi geçirmenize ve kolestrol hastası olmanıza yol açmasın. Eğer ağırlıklı olarak bu şekilde beslenen bir bireyseniz geç olmadan kendinize bir dur deyin!
Yazımın en başında dedim ya, asıl konumuz lezzetli gıdalar tüketip aynı zamanda sağlıklı olmayı da başarmak.
Eğer şimdiye kadar okuduklarınız sizi biraz da olsa teşvik ettiyse, “Reçete” bölümünde sizler için hazırladığım belirli ipuçları ve kendi üretimim olan iki tarif var.
• Rafine şekere çok düşkünseniz ve tatlı yemeyi de seven bir bireyseniz hurma mucizesini görmezden gelmeyin. Tüm organlara yararlı olarak nitelendirilen ve bir zamanların en çok tüketilen yemişi olan hurma 10 ila 15 dakika sıcak suda bekletildikten ve çekirdeği çıkarıldıktan sonra robotta çekilerek tüm tariflerinize şeker yerine rahatlıkla eklenebilir.
• Bu tatlılara yağ da gerek! Peki neden tereyağı yada ayçiçek yağı gibi daha işlenmiş ürünlere alternatif olarak hindistancevizi yağı, fındık yağı gibi seçenekleri düşünmüyorsunuz? Özellikle hindistancevizi yağı içerdiği aroma ve yapışkanlık özelliği ile hem lezzet hem de kıvam konusunda mutfaktaki yardımcılarınızdan biri olmaya aday!
• Sağlıklı yağı tüketmenin bir yolu da yemişler ve sebzeler. Ceviz, fındık, fıstık, susam, avokado. Bunlardan bahsediyorum. Sabah kahvaltınızda sebzelerinizin üzerine eklediğiniz 1 yemek kaşığı yağınızı devre dışı bırakıp 1 avuç ceviz veya çeyrek avokado tüketmeniz aynı hatta daha çok enerjiyi size kazandırıp aynı zamanda kalp damar yolu sağlığınıza da inanılmaz yararlı gelecek.
• Un her zaman lazım elbette peki ya yaptığımız her şeyi beyaz un ile yapmak zorunda mıyız? Yulafınızı robotta çektirerek yulaf unu, fındığınızı çektirerek fındık unu, bademinizi çektirerek badem unu elde edebilirsiniz. Konu tuzlular olursa örneğin ekmek; marketlerde ve fırınlarda en sağlıklı şekilde katkı maddesi olmadan işlenmiş çavdar, tam buğday unları mevcut. Bu unlar ile yaptığınız tatlıların, ekmeklerin tadına doyamayacaksınız.
• Yemeğin tadına bakmadan tuz atmak ülkemizde neredeyse herkesi etkileyen yanlış bir akımdır. Aynı şekilde fazla tuz kullanmak da.. Bir hafta boyunca kullandığınız tuz miktarını yarı yarıya hatta ¾ oranında azaltırsanız bedenen ne kadar sağlıklı hissedeceğinizi göreceksiniz. Zira az tuz kullanımı ile tükettiğiniz suların vücudunuzda tutulmaktan uzaklaşıp gerçekleşen aktif dolaşıma katılmasının size kendinizi muhteşem hissettirmesi kaçınılmaz.
Sağlıklı ve lezzetli beslenmeniz dileğiyle...
Leyla Günbay