Çok duyarsınız bu repliği "Neredeyim ben, neresi burası" Kapalı kapıların ardından çok işitirsiniz bu sözleri. Bazıları sesli dile getirir, bazıları ise kendine bile itiraf edemez bu gerçeği.
Gastronomi ve Mutfak Sanatları uygulama mutfağında sıradan bir gün. Benim gibi o taze fesleğen ve biberiye kokulu, endüstriyel mutfak aletlerinin adım başı olduğu güzel mutfaklarda eğitim alanlar “Hah! İşte tanıdık bir sahne.” diyor tam şu anda. Emin olun sizi çok iyi anlıyorum.
"Kendine soru soranlar.” Lise hayatı öyle ya da böyle bitmiştir. Tercih dönemi gelip çatmıştır; her kafadan bir ses çıkar. Anne farklı bir fikirdedir, baba farklı. Akrabalar kesinlikle “filanca” şehre gidip “falanca” eğitimi alman gerektiğini dayatırlar sana. Rehberlik öğretmenin ise tamamen farklı dünyalardadır. Bütün bu hengame içerisinde kulaklarını kapatıp bu hayattaki amacının ne olduğunu, hangi mesleği yaparsa kendini mutlu hissedeceğini bulmuş ve tam isabet bir tercih ile gastronomi bölümüne kavuşmuş genç.
Evet, evet sen! Aramıza hoşgeldin! Seni temin ederim inanılmaz bir macera seni bekliyor. Fakat senin kadar şanslı olamayanlar da var. Aslına bakarsanız bu yazının konusu da onlar. Bu benim Gurme Akademi’de ki ilk yazım ve bu kısacık intro ile de olsa bir farkındalık yaratmak amacım. Umarım güzel bir empati yansıtabilirim bu dizelere..
4 yıllık lisans hayatını yeni sonlandırmış taze bir mezun olarak, hayatımın en güzel seneleri okulumda geçti. Nüfusu en kalabalık halinde 6500-7000’i geçmeyen, kimilerine göre sapa ve olanaksız. Bana göre ise oldukça şirin bir ilçede eğitim gördüm. Konunun çoğu zaman okuduğum yer, tanıştığım insanlar, olanaklar, imkanlar olduğunu hiç düşünmedim.
Her sabah kalkıp, beni bu hayatta en mutlu eden hobimin eğitiminin verildiği kursa gider gibi hevesle attım adımlarımı. Benim gibi düşünen ve hisseden çok az meslektaşım vardı. Peki ya geriye kalanlar?
“10 milyar maaş alınıyormuş.” , “Babamın dükkanına girer çalışırım diye düşündüm.”, “Sözelde en iyi yer burasıymış.” Okuduğunuz bu cümleler daha henüz birinci sınıfta iken hocamızın bize yönelttiği “Neden buradasınız?” sorusunun cevaplarından sadece birkaçı.
Bu cevaplar ve aslında 4 sene boyunca yaşadıklarım beni bir çok kere bu konuyu düşünmeye itti. Üzüntümden sesli bile telaffuz edemediğim bu gerçek ne yazık ki tüm çıplaklığı ile önümde duruyordu. “Gençlerimiz Harcanıyor!”
Belki benim sınıfımda çok yetenekli ressam, müzisyen, arkeolog, biyolog ya da fizikçiler vardı. Ama kimse onların farkına varmadı. Ne ebeveynleri, ne rehberlik hocaları ne de akbaba misali yanı başında duran akrabaları.. Bir heves uğruna diğer üniversitelerden tamamen ayrı bir vizyona, misyona ve eğitim programına sahip Gastronomi bölümüne gönderdiler evlatlarını.
Sonuç mu? Yalpalayan, sürekli kendini sorgulayan, asla mutlu olamayan, aldığı eğitimin sonunda bile yemeğe sadece “karnını doyurmak” gözüyle bakan bireyler. Ne kadar ironik değil mi? Ne acı. Halbuki onlar yerine daha arka sıralarda fakat çok daha hevesli öğrenciler vardı bu bölüme gelmek isteyen..Veyahut gelenler çok daha mutlu olacaklardı belki de başkalarınca “geleceği olmayan” fakat kendi istedikleri bölüme gittiklerinde..
Demek istediğim şu, evet Türkiye’de şu an 10’larca gastronomi bölümü var. Her geçen gün daha da fazlası açılmaya devam ediyor. Binlerce insan bu bölümlere kayıt yaptırıyor. Ne için? Müfredatının tamamı gıda ile ilgili, gıda reklamı, pazarlaması, muhasebesi, stilistliği, imalatı ile ilgili bir bölümde eğitim almak için mi? Böyle yazınca kulağa hoş geldi. Peki o binlerden kaçı bunun bilincinde olarak adım atıyor bu bölüme? Bir tahmininiz var mı? Çok azı.
Neden yazıyorum? Neden bir bilinç oluşturmak istiyorum ebeveynlerde, öğretmenlerde en önemlisi öğrenciler de? Çünkü bende okudum, bende dinledim, bende kestim, doğradım, birçoğunuzun yeni adım attığı, bazılarınızın ise yıllandığı o mutfaklarda bende vardım. Yan tezgahımda çalışan mutsuz fakat diploma almak zorunda hisseden o arkadaşı, ben gördüm. Aynı gruplarda çalıştım. Stajda beraber çalıştım.. Hepsinin ortak bir noktası vardı. Hayatlarından 1-2-3-4 seneleri gitmişti. Ve bu konuda yapabilecekleri hiçbir şey yoktu.
İstiyorum ki bu yazıyı okuyan her kimse çevresindeki öğrencileri, oğlunu, kızını, yiğenini ancak onun kendi içinden geçtiği şekilde desteklesin. Yönlendirmesin. Onlara yapabilecekleri yegane iyilik bu. Zira hepimiz sevdiğimiz işi yapmayı ve mutlu bir yaşam sürmeyi hakediyoruz.
Sürç-ü lisan ettiysem affola.
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, sağlıkla kalın...
Leyla Günbay
Zeynep Şahin
Posted 21.08.2019 22:37:19Harika biz yazı olmuş , Ülkemizin böyle pırıl pırıl beyinlere ihtiyacı var , Çiçeyi burnunda bu ğenc İdealis Öğretmenimizi tebrik eder başarılarının devamını dilerim.
Leyla Günbay
Posted 21.08.2019 22:37:19Çok teşekkür ediyorum, beğeniniz ve nazik yorumunuz için. Sevgilerimle..