Henüz yedi yaşında küçük bir çocukken, dedemle birlikte bahçede çalışmayı çok severdim. Toprağı güzelce işler, küçücük ellerimle fideleri açtığım toprağa ekerdim ve binbir emekle sulayıp büyümelerini beklerdim. Onlarla konuşmazdım ama sevgiyle toprağını kötü otlardan temizlerdim. Bu da o zamanlar benim için sevgimin göstergesiydi.


Çok geçmeden ilk meyvesini verdiğini gördüğümde heyecanlanır, sonra da sabırla renk değişimlerini ve güzelliklerini izler, doğanın ruhunu yaşardım. Evet dedem çok iyi bir dede sayılmazdı, sevgisini de pek göstermezdi ama bana toprağı işlemeyi ve de sabırla beklemeyi öğrettiği için ona minnettarım.


İtalyanlar’ın ve Fransızlar’ın başta süs bitkisi olarak yetiştirdikleri ve sonrasında hayatlarının bir parçası olan; Kuzey Amerikalıların ise zehirli sandığı ve de Fatih Sultan Mehmet'in Osmanlı'da zehirli olduğunu düşünüp yasakladığı sebzeden bahsediyorum. Evet doğru tahmin. İşte bahsettiğim “Domates"


Domatesin Columbus öncesinde vahşi türlerinin ilk olarak Güney Amerika’daki And Dağları’nın Peru-Ekvador-Bolivya arasındaki bölgede yetiştiği düşünülmektedir. Kuzeye doğru göç eden yerliler tarafından Orta Amerika ve Meksika’ya getirildiği kabul edilmektedir. Başta mısır tarlalarına dadanmış olan yabani bir ot iken, zamanla meyvesi büyütülerek tarımı yapılmaya başlanan domates, 16. yüzyılda Avrupa'ya getirildi. Bu bölgede Lycopersicon sp. (domates) bitkisinin meyvesine genel olarak “tomate”, “tomato” adı verilmiştir. Bu ise yerel dildeki “tomatl” çok çekirdekli, sulu meyvelere verilen isimden kaynaklanmaktadır.


Domates, 3 Ağustos 1492 yılında denize açılan Christopher Columbus’un, 12 Ekim 1492 tarihinde Amerika’yı keşfi sonrasında (aslında Bahamalar’a ulaşmıştı) 1550 yıllarında Avrupa’ya taşınmış ve süs bitkisi muamelesi görmüştür.  İlk olarak İtalyanlar tarafından tüketilmeye başlanmıştır. 1570’li yıllarda İngilizleri’n, İspanyollar’ın bahçelerinde süs olarak yetiştirdiklerine dair kayıtlar mevcuttur.


Domatesi ilk başta Fransızlar “pomme d’amour” olarak, İngilizler ise “love apple” olarak ifade etmişlerdir ve her ikisi de “aşk elması” anlamına gelmektedir. Diğer bir taraftan İtalyanlar da “poma d’oro” yani “altın elma” adını vermişler. Başka bir hikayeye göre de; İtalya’ya domatesi ilk getiren kişi “Moor” adında biriymiş ve ondan dolayı “pomo dei mori” adını almış.


Domatesin Avrupa’da yayılması pek kolay olmamış. İlk olarak domatesi kızartarak ve pişirerek yiyen insanlar bu tadı pek beğenmemişler. Fakat diğer taraftan domatesin zehirli olduğu düşünülüyormuş. Aslında pek de haksız sayılmazlar. Çünkü domatesin içerdiği asitten dolayı zehirlenme görülebilir. Özellikle çok fazla yeşil yani olgunlaşmamış domates yemek bu duruma neden olur.


Avrupa’da yaşayan zengin insanlar yüksek kurşun içeriğine sahip kalaylı tabaklardan yemek yiyorlardı. Domatesi bu tabaklarda yiyen insanlarda zehirlenme ve ölümlere yol açmıştı. Çünkü asit içeriği nedeniyle kurşunun çözülmesine ve kurşun zehirlenmesine neden oluyordu. Ancak fakir insanlarda bu durum gözlenmiyordu. Fakir insanların tahtadan yapılma tabaklarda yemek yemeleri bunu önlüyordu. Bu durum o zamanlarda domatesin zehirli sanılmasına neden olmuştu. Bu nedenle 1800’lü yılların sonuna kadar özellikle fakir insanlar tarafından yiyecek olarak tercih edilmiştir.


Domatesin kaderi ise 1700'lü yollarda Fiorentinalı bir aşçının ellerinde şekillenmiştir. Söz konusu aşçı domatesi çiğ olarak salatasında kullanınca ve bir de pizzası için sos yapınca domatesin önlenemez yükselişi başlamış.


Anadolu’da domates ile ilgili ilk kayıtlara 3. Ahmet döneminde, Damat İbrahim Paşa’nın aylık olarak tuttuğu 1723 yılındaki masraf kayıtlarında rastlıyoruz. Domatesi Osmanlı'ya tanıtan ve tohumlarını ilk getiren kişi; Halep'te 1799-1825 yılları arasında görev yapan İngiliz konsolosu John Barker’dır. Akabinde domates ilk kez sultan Abdülmecid döneminde (1839-1861) Anadolu’ya gelmiş, önce frenk elması denmiş, sonraları domates olarak adlandırılmış.


İlk domatesler sarı ya da portakal rengindeydi. Osmanlı 'da "frenk elması" denmesinin nedeni de bu olsa gerek. Bu ad Antep ve yöresinde “frenk" Kürtçe de "frengi" olarak hâlâ kullanılmaktadır (frenk kebabı vb.) O dönemlerde domatesleri yeşil ya da sarı iken yerler ve kızarınca, kırmızı renginden dolayı zehirli olduğu düşünüp çöpe atarlarmış. 


Örneğin İstanbul’u fethetmiş Fatih Sultan Mehmet, at üzerinde yaklaşık 43.000 kilometre kadar mesafe katetmiş Kanuni Sultan Süleyman, devrin en önemli iki ticaret yolu olan İpek ve Baharat yolunu ele geçiren Yavuz Sultan Selim hayatlarında hiç domates yememişler. Hatta domates ile birlikte Amerika kıtasının keşfinden sonra bulunan patates ve yine Çin ve Hindistan’dan dünyaya yayılan patlıcanı da hiç yemediler. Buna rağmen şaşırtıcı şekilde Osmanlı mutfağı ve Türk mutfak kültürü dendiğinde akla domates, patlıcan ve patatesli yemekler geliyor.


Domates sebze midir, yoksa meyve midir?


Sebze mi yoksa meyve mi olduğu tartışmalı bir konudur. Amerika’da 19. yüzyılın sonuna kadar domates meyve olarak tanımlandı. Çünkü sebzelerde %10 vergi verilmesi gerekiyordu. Bu vergiden kaçmak isteyen insanlar domatesi bir meyve olarak kabul etti. Ancak bir Yüksek Mahkeme bunun bir sebze olduğu ve vergi verilmesi yönünde karar verdi. Günümüzde botanikçiler domatesi meyve olarak kabul ediyorlar ve domatesi daha çok yaz aylarında tüketmemizi öneriyorlar.


Bu kadar domates üzerine konuştuğumuza göre sizlere Barış Manço'nun domates-biber-patlıcan şarkısını hatırlatalım. Hepinize armağan olsun.

 

Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın...


Pelşin Kardeş

Yorumlar (76)
Gurme
Posted 28.12.2019 15:45:46 Cevapla

Harika bir yazı olmuş, samimiyetine ve ictenliğine hayran kaldım 🌸🌼😍

Şeref Şener
Posted 28.12.2019 15:45:46 Cevapla

Amerika kıtası 1492 yılında keşfedildi; Fatih Sultan Mehmet 1481 yılında vefat etti. Yani Fatih hayattayken Amerika keşfedilmemişti. O zaman domatesi Osmanlı'da nasıl yasaklatmış olabilir.

Sabır AKPOLAT
Posted 8.3.2023 07:41:22 Cevapla

Bizleri Domates hakkında aydinlattiğiniz için müteşekkiriz.

Mustafa Altınışık
Posted 29.8.2023 14:34:26 Cevapla

Harikasınız. Teşekkürler.

Yorum Bırak